-
1 parasını yemek
v. sponge on, sponge on smb. -
2 parasını yemek
to live at sb's expense -
3 para
де́ньги (мн)* * *1) де́ньги; моне́таpara basmak — печа́тать де́ньги, чека́нить моне́ту
para biriktirmek — копи́ть де́ньги
para bozmak — разменя́ть де́ньги
para çekmek — а) забра́ть де́ньги (из банка и т. п.); б) вымога́ть у кого-л. де́ньги
paraya çevirmek — ком. превраща́ть в де́ньги, реализова́ть акти́вы продава́ть
para çıkarmak — а) печа́тать / выпуска́ть де́ньги; б) отпра́вить де́ньги (кому-л. почтой или через банк)
para sını çıkarmak — оправда́ть расхо́ды
para çıkışmamak — не сходи́ться - с предыду́щей су́ммой ( при подсчёте)
paradan çıkmak — издержа́ться, поистра́титься
parayı denize atmak — расточа́ть, тра́тить зря, мота́ть, транжи́рить
para dökmek — потра́тить де́ньги на что
para dönmek — вести́ дела́ за взя́тку, получа́ть взя́тку
para getirmek — приноси́ть дохо́д / при́быль
para kesmek — а) печа́тать де́ньги; б) загреба́ть больши́е де́ньги, мно́го зарабо́тать
para kırmak разг. — зашиба́ть деньгу́
parasıyla rezil olmak — пропа́сть да́ром - о вло́женных / потра́ченных де́ньгах
para sızdırmak / koparmak — вымога́ть де́ньги
parasını sokağa atmak — выбра́сывать де́ньги на ве́тер
para tutmak — эконо́мить; копи́ть де́ньги
paranın üstü — сда́ча
para üstü kalsın! — сда́чи не на́до!
para yapmak — де́лать де́ньги, нажива́ть состоя́ние
para yatırmak — ком. вкла́дывать де́ньги, инвести́ровать капита́л
para yedirmek — а) зря потра́тить де́ньги; б) потра́тить де́ньги на взя́тки, дава́ть взя́тки
para yemek — а) расточа́ть / прома́тывать де́ньги; б) тра́тить казённые де́ньги, де́лать растра́ту
parasını yemek — жить за чужо́й счёт
bozuk para — ме́лочь
bu işin parasında değilim — меня́ не интересу́ет де́нежная сторона́ э́того де́ла
ufak para — ме́лкие де́ньги
2) уст. пара́ (сороковая часть куруша)••para parayı çeker — посл. де́ньги к деньга́м
- kaç para eder?parayı veren düdüğü çalar — посл. кто пла́тит [де́ньги], тот и зака́зывает му́зыку
- vaatleri kaç para eder ki!
- para etmemek
- beş para etmez
- ilâç para etmedi -
4 sponge on
sırtından geçinmek, otlakçılık etmek, parasını yemek -
5 sponge on smb
v. parasını yemek, sırtından geçinmek -
6 sponge on
sırtından geçinmek, otlakçılık etmek, parasını yemek -
7 sponge on smb
v. parasını yemek, sırtından geçinmek -
8 bleed
kanamak; (for ile) yüregi kan aglamak, içi sizlamak, acimak; (parasini) yemek, yolmak, sögüslemek; âdet görmek, kanamasi olmak; bosaltmak; sizdirmak, kaçirmak; akmak, sizmak; boyasi akmak, boya kusmak -
9 para
para Geld n; HIST Para m (40. Teil des Kurusch);para babası steinreich; fig Geldsack m;para bozmak wechseln, fam klein machen;para canlısı geldgierig;para cezası Geldstrafe f;para çantası (oder kesesi) Portemonnaie n;para dökmek (sein) Geld vergeuden; (viel) Geld investieren;para etmemek zu nichts taugen; nichts hermachen;para ile değil spottbillig;para kırmak Geld scheffeln;para pul Geld n, klingende Münze;para sıkıntısı Geldsorgen pl;para tutmak Geld anhäufen; Geld haben;para yapmak fam Geld machen;para yemek Geld vergeuden; fig fam sich schmieren lassen;-e para yedirmek jemanden mit Geld überschütten; bestechen A;paradan çıkmak sich verausgaben;parası pul olmak jemandes Geld an Wert verlieren ( oder vergeudet werden); -
10 aşçılık
2) ( aşçı olma durumu)parasını \aşçılıkla kazanıyor er verdient sein Geld als Koch
См. также в других словарях:
parasını yemek — (birinin) çalışmadan bedavadan geçinmek, birinin sırtından geçinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yemek — 1. is., ği 1) Yemek yeme, karın doyurma işi Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. N. Cumalı 2) Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam 3) Günün belli saatlerinde yenilen besin Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
hazırdan yemek — çalışıp kazanmaksızın elindekini harcamak Hep hazırdan yiyor, içiyor, her gün Fatma Hanım ın bin türlü bahanelerle parasını çekiyordu. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
para — is., ekon., Far. pāre 1) Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit 2) Kazanç Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir. S. F. Abasıyanık 3) esk. Kuruşun kırkta biri Birleşik Sözler para… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bozmak — i, ar 1) Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor. 2) Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak Bir insanın aklını bozabilmesi için evvelce bu aklın mevcut olması lazım gelir. A. Ş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
doymak — nsz, ar 1) İsteği kalmayıncaya kadar yemek, açlığı kalmamak Ben biraz zeytin, biraz patates, biraz da yemişle doyarım. B. Felek 2) e Bir gereksinimini yeteri kadar karşılamak Toprak suya doydu. 3) mec. Yeter bulmak, kanmak, tatmin olmak Dünyanın… … Çağatay Osmanlı Sözlük